Pek sevgili Dostum Halis Bey,
Nasılsınız? İyi misiniz? Umarız ki afiyettesinizdir. Size bir olay anlatacağım geçenlerde başımdan geçen. Vallahi de billahi de inanmayacaksınız. Baştan ben söyleyeyim de siz karar verin gerisine.
Geçenlerde bir kız gördüm yolda efendim kız nasıl güzel, nasıl güzel şu kısacık mektubuma sığdıramayacağım, sığdırsam da tarifte yetersiz kalacağım gibi bir güzel. (Bu konudan kesinlikle eşim hanımefendiye bahsetmeyeceğinizi umarak yazıyorum ama zannetmeyiniz ki anlatacağım bir aşk macerasıdır. Böyle bir hafifliğe ne eşime sadakatim ne de kendime duyduğum saygı izin verir.) işte bu kız yürüdükçe saçı bukalemun denilen o sürüngen gibi renkten renge giriyor, bir yandan da içerden çekiyorlarmış gibi bir uzun bir kısa oluyordu. Kafasının sağ yanında düz sol yanında kıvırcık saçlar taşıyordu. Şimdi sizin düştüğünüz durum gibi ben de başta afalladım. Güneşten olacak dedim. Hemen yakındaki bir büfeden bir şişe su alarak yüzümü yıkadım bu arada da üstümü başımı sırılsıklam ettim. Efendim bereket mevsimlerden yaz yoksa o şekilde zor dolaşırdım insan içinde. Ben o an kızı görme ve gerçeğe ulaşma sevdasından vazgeçmişken birden büfenin hemen iki dükkan yanındaki tuhafiyeciden çıkmasın mı kız? Ben de bir yandan kıza biraz daha yaklaşayım da gözüm mü yanılıyor aklım mı yoksa kızcağızın yaradılışında mı bir kusur var onu anlayayım diye uğraşırken sağımdan solumdan geçenlerin beni ayıpladıklarını, üstüne üstlük parmakla gösterdiklerini fark ettim. Beni sapık sanmışlar, masum emelimi de kıza sarkıntılık algılamışlardı. Ne yazık değil mi efendim şu insanlar nasıl da ön yargılı oluyorlar. Etrafımın çekintisinden kızın yanardöner saçlarını uzaktan takip etmek zorunda kaldım. Gerçekten de sürekli değişiyordu saçlar. Yüzümü elledim hala ıslaktı, gözlerimi ovuşturdum hatta inanmazsınız bir noktadan sonra öyle bir hayrete düşmüştüm ki (Bunu yazarken bile utanıyorum.) elimi ceketimin cebine atıp kendi kendimi bile çimdikledim. Sonunda kızın gerçekten farklı olduğu görüşünde gözlerim, aklım, mantığım birleşti. İşin içinde merak unsuru girdi bu kez de. Artık kıza gidip sorayım diyordum ama ayıp olacak diye de çekiniyordum. Anneannem insanların eksiklerini yüzüne söylemek çok ayıptır hafifçe hissetmesini sağlasan kafidir hem gönül kırmazsın hem de birine yararda bulunursun derdi nur içinde yatsın. Ben de bu öğüde uyup biraz düşündüm uygulayacağım sezdirme planını biraz sonra da harekete geçtim. Önce kıza hızlı adımlarla yaklaştım karşısında şapkamı çıkarıp “Merhaba hanımefendi” dedim. Kız da bana karşılık verdi. Ben tavırlarımı bir pazarlamacıya benzetip biraz yüksek ve ısrarlı bir ses tonu kullanıyordum. (Sevgili dostum bilirsin küçükken ne tiyatro sevdalısı olduğumu. Bu olay sebebiyle yeteneğimi de deneme fırsatını bulduğuma pek sevinmiştim o an.) Çok güzel saçlarını olduğunu, yeni bir şampuan çıktığını, denemeyi isteyip istemediğini sordum. Kız beni terslemesin mi? İşte bu olaydan sonra ben de kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde uzaktan takibime devam ettim dostum. Başka ne yapacaktım ki zaten. Ben takip ederken kız pür dikkat ona bakmıyor olsam kaçırabileceğim bir hızla hemen yanındaki sokağa saptı. Ben de girdim sokağa ama karşımda bir duvar buldum bir de çöp tenekesi. Çöpün işinden bir kara kedi fırladı, bana sürtündü, sonra geçti gitti. Bu iş eğer sizin de tahmin etmiş olduğunuz gibi bir doğaüstü güçler meselesi ise şükürler olsun ki tanrının sevdiği kuluymuşum başıma bir iş gelmedi. Yok eğer sıcaktan, bunaltıdan görülmüş bir hülya ise de kediye bir anlam veremem o zaman da. Neyse ne artık. Ben yalnızca sizinle paylaşma gereği duyduğum bu olayı başkalarına anlatmayacağınıza dair size karşı sonsuz bir güven besliyorum. Şu anda içinde bulunduğum şoktan ancak çıkmış olduğumu mazur görmenizi dileyerek mektubuma burada son veriyorum. Tüm ailenize selamlar gönderiyorum.
Ahmet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder