29 Kasım 2010 Pazartesi

Bilinegelen

İnsanoğlu o kadar garip ki bu zaten söylenegelen bir şeydir. Ancak her geçen saniyede nasıl da farkına varıyoruz bunun değil mi?

Şimdi istediğine sahip olsa mutlaka ki daha sonra ondan başka bir şey ya da onun tam tersini isteyecek. “Oldu aslında ama bir de şöyle olsa…” diye başlayan cümlelerle geçecek hayatı. Belki istediklerinin tümünü alamaması ondandır. Zaten öyle olsaydı da an gelecekti, bu sefer istediklerinin hepsini aldığından şikayetçi olacaktı. Bu kısır bir döngüden öte bir gerçek.

İnsanoğlu mutlu olamaz o zaman. Bunu söyleyebilir miyiz? Tabi ki söyleyemeyiz. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki insanoğlunun durumu hiçbir zaman durağan değildir. Sürekli bir değişim; iyi ya da kötü, gelişme ya da gerileme şeklinde bir gel-git içerisindedir. Bu nedenle yaşayabildiklerimiz -şimdi kesin konuşmak doğru olmadığından- kısa sürelidir demek yanlış olmayacaktır. Bu belki zamanın bir işlevidir, belki de insanın tatminsizlik parçasının ağır basmasından git gide.

Ancak şu kesindir ki insan böyle yaratıldı. Belki evriminin bir gereğidir bu belki de kötü bir özelliği. Ama sebebi bu durumun gerçekliğini değiştirmiyor.

Olmayacak gibi hiçbir zaman ve olmuyor da zaten görüldüğü gibi. İdeal olan yalnızca “belki” düşlerde yer alacak ve yaşamlar kesişmeyecek hiçbir zaman. 

“Benim divane gönlüm”

İşte geldim. Ama bir dakika. Doğru ya! Önce rüzgara seslenecektim. Affedersiniz sayın rüzgar, acaba sesimi iletebilir misiniz arkadaşım Bican’a. Teşekkürler. Tabiî ki biliyorum eski günlerin hatrına olduğunu bu lütfunuzun. Tekrar teşekkürler, iyi günler.

Evet Bican şimdi duyabildiğine göre beni anlatayım: Biliyorum biraz kırgınsın bana. Şimdi neden geldin diyorsun ama izin ver lütfen de beni dinle. Anlatacağım zaten buraya biraz da onun için geldim.

Her şey o gün başladı. Şu ilerdeki kayalıkların oraya bir küçük kız çocuğu gelmişti. Öyle güzeldi ki hemen saklanıp bir kayanın arkasına izlemeye başladım onu. Taş sektiriyordu suda ya da bazen öylece durup aksini izliyordu. Önceden de bilirdim ben bu insan milletini ya böylesi olmasını beklemezdim, o kadar yakından görmemiştim hiç. O gün düştü aklıma buradan kurtulma isteği. Bak şimdi kurtulma falan diyorum ya alınma sakın. O zamanlar benim için bir kafesti bu enginler. Yetmiyordu uçsuz bucaksız bu sular merakımı gidermeye. İşte o gün koydum kafama insanları, yer yüzünü tanıyacaktım. Aralarında olacaktım. O güzel kız çocuğunun arkadaşı olmak isterdim mesela.

O günlerdeki halimi zaten biliyorsun. Düşünceli, yorgun ve şaşkındım. Sonra bir yolunu bulup, ne yapıp yapıp bu bacakları edinmeyi ve karaya çıkmayı başardım. Şimdi anlatmayacağım sana bunu nasıl yaptığımı. Çünkü biliyorum, başkaları da dinliyor bizi. Oysa benimkisi bir sır. Yalnız şunu söyleyebilirim ki ayağımı(Evet! Artık bir ayağım vardı.) toprağa bastığım an lanetledi deniz beni. Artık eskide kalmış olan yaşamıma geri dönemeyecektim ne kadar istesem de. Başta ben bunu bir lanet olarak algılamamıştım tabi ki. Oysa şimdi daha iyi anlıyorum bazı şeyleri.

Son söylediklerimden anlamış olmalısın şimdi düşündüklerimi az çok. Yine de anlatacağım:

İlk çıktığım anı tahmin edebilirsin. Öyle mutluydum ki devamlı yürümek istiyordum, insanlarla konuşmak, yanlarına gitmek, tanımak onları bir bir. Zaten bunun için burada değil miydim?

Tabi ki önceleri yürümekte güçlük çekiyordum ama alıştım zamanla, ayak tabanlarım bile sertleşti. İnan acı verici bir süreçti bu benim için. Sonra, ancak doğru düzgün yürümeyi becerebildikten sonra yaklaşabildim kasaba denen içinde bir sürü yuva olan yere. Şanslıymışım ki daha çok balıkçıların yaşadığı bir kasabaydı gittiğim. Çok zorluk çekmedim, en azından diğer yerlerdeki havanın şu yavan kokusu yoktu, daha alışık olduğum kokulardı bunlar. Bazı insanlarla konuştum sonra. Onlardan öğrenmeye çalıştım burada nasıl yaşayacağımı. Kim olduğumu söyleyince benimle pek uzun konuşmuyorlardı ama faydalı şeyler anlatıyorlardı yine de. Aralarında konuşurken benden deli diye bahsettiklerini duydum bir keresinde. Neyse, onlardan öğrendiğime göre; yaşamak, doymak, uyuyabilmek, giyinebilmek için paraya ihtiyaç varmış. O da bir iş yapıp öyle kazanılırmış.

Bir gece gezinirken sokakta insanların oturup içki içtikleri bir yerden bir kadın sesi duydum. Bildiğim bir şarkıyı söylüyordu kadın. Aklıma kayalıklara uzanıp şarkı söylediğim günler geldi, ben de söylemeye başladım kadınla birlikte. Sonra oradakiler beni de içeriye davet ettiler, param olmadığını görünce sesimin çok güzel olduğunu istersem para karşılığı orada şarkı söyleyebileceğimi söylediler. Kabul ettim ben de. Ancak orasının kokusu tüm kasabadan biraz daha farklıydı. Daha çok terle karışık alkol hakimdi basık tavanlı, meyhane denen bu yerin havasında. Yeryüzünde hoşuma gitmeyen şeyler bununla başladı. Sonra şehre, daha kalabalık ve daha yüksek binaları olan bir yere gittim. Burada da çok toz vardı. İnsanlar bastıkça yere toz kaldırıyorlardı ve o kadar çok insan vardı ki, öbek öbekti hepsi. Öbek öbek insan doluydu sokaklar. Çok korkmuştum Bican. Çok insan vardı çünkü.

Oysa ben neler düşünerek gelmiştim buraya dedim kendi kendime, şimdiyse şu halime bak insanları tanıyıp seveceğimi düşünüyordum ben. Yanılmışım. Tek bir insan bile tanıyamadım. Hepsi öbek öbek dolaşıyordu çünkü, kopmuyorlardı birbirlerinden. O kız çocuğu bile arkadaşlarıylaydı hep, hiç bakmadı bana. Hep bir topluluğun, her zaman bir yığının parçasıydılar. Ve ben yığınları tanıdıkça sevmedim onları, uzak durdum, kaçtım hep. Benim hayal ettiklerimden öyle uzaktı ki bu hayat. O zamanlar iyiden iyiye geri dönmeyi planlıyordum ki sonradan aklıma geldi denizin üzerimdeki laneti.

Artık bacaklarım hevessiz yürümeye. Sesimse yorgun şarkı söylerken bile. Seni özlemeye başladım, eski günlerimi görüyorum rüyalarımda artık. Hiç uyanmak istemiyorum bu yüzden. Biliyorum bana kırgınlığını, çekiniyorum aslında senden ama işte geldim ve anlatıyorum anlayacağını umarak beni. Biraz sonra daha da yakın olacağız belki. İçimde bunca zamandır biriken toz bir yük artık, insanların bana yaptığı. Meğerse insan dediğin bildiğimizden bambaşka bir şeymiş Bican.

Ne kadar da manidar değil mi şu önümdeki zincir. Bilmem belki de deniz koymuştur özellikle, bana sınırlarını bil dercesine. Biliyorum şimdi de izliyorlar beni ama bugünkü en güzel gösteri olacak kapanış şerefine. Yalnız sana son bir diyeceğim var Bican. Çantamda buralarda yaptıkları kek diye güzel bir yiyecek var. Sana getirdim, alır yersin sonra. Afiyet olsun.

İnsanı Tanıma Sanatı’ndan (Alfred Adler 1870-1937)

Kadınla erkek arasında daha sağlıklı bir ilişkinin kurulmasına yönelik çabalardan en önemlilerinden biri olarak, öğretim kurumlarındaki karma eğitimi gösterebiliriz. Ancak böyle bir eğitimin tartışma götürmez bir nitelik taşıdığı söylenemez; karşısında yer alanlar bulunduğu gibi, savunucuları da vardır. Bu sonuncuların, karma eğitimin temel üstünlüğü olarak ileri sürdüğü şey, erkek ve kızların böylelikle vakit geç olmadan birbirini tanıma fırsatına kavuşacağı, dolayısıyla bir takım yanlış ön yargıların doğacak zararlı sonuçlara yer açılmasının en iyi şekilde önlenebileceğidir. Karma eğitime cephe alanların bu tutumları için öne sürdüğü nedene göre, erkekler ve kızlar arasında okula başlama döneminde zaten alabildiğine güçlü olan karşıtlık, karma eğitimde daha da geniş boyutlara ulaşacak, çünkü erkekler kızlar karşısında bir ürkekliğe kapılacaklardır. Böyle bir ürkekliğin nedeni de, ilgili dönemde kızların ruhsal gelişimlerinin erkeklerinkinden daha hızlı bir seyir izlemesidir; dolayısıyla, ayrıcalıklarının yükünü omuzlarında taşıması ve kızlardan daha becerikli sayılacaklarının kanıtlarını sergilemesi istenen erkeklerde, ansızın ayrıcalıklarının, gerçek karşısında sabun köpüğünden farksız sayılacağı düşüncesi uyanacaktır. Bazı araştırmacıların sözde saptadığına göre karma eğitimde erkekler kızlar karşısında çekingen davranarak özsaygılarını yitirmektedir.

Söz konusun görüş ve nedenlerin kuşkusuz doğru bir yanı yok değildir. Ne var ki, ilgili nedenler ancak karma eğitimin altın madalyayı kazanmak için kızlarla erkekler arasında bir rekabet savaşı gibi anlaşılması durumunda geçerlilik taşıyacaktır. Öğretmen ve öğrenciler gözüyle böyle bakılacak bir karma eğitimin zararlı nitelikler taşıyacağı kuşkusuzdur. Karma eğitime daha sağlıklı bir yoldan yaklaşan, onu kız ve erkeklerin gelecekte ortak ödevler üzerinde sürdüreceği ortak çalışmalar için bir alıştırma ve hazırlık olarak görerek, böyle bir yaklaşımı mesleki uğraşlarına temel yapan öğretmenler çıkmadıkça, karma eğitim denemeleri her zaman başarısız kalmaya mahkûmdur. Karma eğitimin karşısında yer alanların ise söz konusu başarısızlıkları, kendi görüşlerinin doğruluğuna kanıt sayacakları kuşkusuzdur.

bir gece işi

Gülüp gülemeyeceğine karar veremeden
Boşluğuna akıttın göz yaşlarını karanlığın

Anlamaz akıllarla sallanırken boyuna kısa salıncakta
Düşmemek için bu sefer kucağına
Daha da sıkı sarılmaya çalıştın zincirlere

Ayağını toza toprağa bulaya bulaya
Bir türlü de durduramadan akışını
Durmasın isterken
Düştün bilmeden

Değişim

Zaman geçtikçe insan nasıl olduğunu çok da anlamadan değişiyor.
Bu değişim denilen iyi mi yoksa kötü bir şey mi bilinmiyor bilinçsiz bir süreç olduğundan.
Ancak insan geriye baktığında fark ediyor ve o zamanki durumuyla şimdikini karşılaştırıp karar vermek zorunda kalıyor. Bu da şu anki düşünce biçimiyle olduğundan pek de nesnel bir değerlendirme olmuyor. Şimdi olduğum yerden pişman olmamakla birlikte eskileri özlüyorum. Onları geri getirmenin, eskisi gibi olmanın bir yolu yok biliyorum. Geçen zamanda çok şey gördüm ve çok şey düşündüm çünkü. Yine de özlemek bile ayrı bir haz kaynağı o zamanları.

çevirme

Seni arıyorum maddenin manayı aradığı gibi.